“Arkeolojinin altın çağı”: 4 yılda 60 yıllık iş yapmak övgüye değer değildir

Arkeoloji dünyası 2023 yılını Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un verdiği “müjde”yle kapattı: “Türkiye’de arkeolojinin ‘altın çağı’ başlıyor.”
Sayın Bakan, çeşitli vesilelerle, ülkede yabancı ekipler tarafından sürdürülen bütün kazılara Türk Koordinatör Kazı Başkanları atandığını; kazılar için ayrılan ödeneğin artırıldığını, ekip ve ekipman desteği verildiğini açıkladı. Yaklaşımını bir televizyon programında şöyle özetledi: “Bir motto oluşturduk ve dedik ki, Türk kazı tarihinde son 60 yılda yapılan iş kadar işi gelecek 4 yılda yapacağız. Buna da arkeolojinin altın çağı dedik.”

Bu yaklaşım beklenebileceği kadar yankı yaratmadı. Ancak geçtiğimiz günlerde, kültür ve tarih dünyasının yakından tanıdığı bir isim, Dr. Alpay Pasinli, kendi sosyal ağ sayfasında, Kültür ve Turizm Bakanı’na hitaben bir “Açık Mektup” yayınlayarak bu yaklaşımı değerlendirdi ve eleştirdi.

Kendisi Ankara Üniversitesi mezunu bir klasik arkeolog olan, kendi deyişiyle “Eşi, ağabeyi, onun eşi, amca kızı, yeğeni hepsi arkeolog” bir ailede yaşayan Alpay Pasinli 1985’ten 1999’a İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü’ydü, 1999’da Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü olarak atandı, aynı bakanlıkta Müsteşar Yardımcılığı görevini yürütmekte iken 2003 yılında emekli oldu.

Kısacası Dr. Pasinli bu “altın çağ” yaklaşımını değerlendirmek için hem akademik, hem bürokratik açıdan en iyi isimlerden biri.

Bu düşünceyle ve Dr. Pasinli’nin görüşlerinin daha geniş bir tartışma başlatması beklentisi ve umuduyla “Açık Mektup”u kısaltmadan yayınlıyoruz.

Kültür ve Turizm Bakanı Sn. Mehmet Nuri Ersoy’a

Açık Mektup

Sayın Bakan, bir süre önce TV 100’de “Geleceğe Miras Projesi” konulu söyleşinizi dikkatle ve ilgiyle izledim. Söyleşinizde; Geleceğe Miras Projesi’nin içeriğini anlatarak açıklamalarda bulundunuz. Döneminizde seçilen bazı kazılarda “12 AYLIK KAZILAR “başlatıldığını, öte yandan; Türkiye’de 244 adet arkeolojik kazı yapıldığını; bunun 34’ünün (18’i büyük kazı olmak üzere) yabancı kazı olduğunu, bu kazılarda 45-60 gün arasında kısa süreli çalışıldığını, 1860’da başlayan Efes Kazısında, 163 yılda Efes’in ancak %25’şinin kazıldığını, 70 yıldır sürdürülen Hierapolis’te ise anacak %3,5’nun açığa çıkarıldığını ve bunun kabul edilemez olduğunu söylediniz.

     Açıklamalarınıza devamla; yeni başlatacağınız “Geleceğe Miras Projesi” ile yabancı kazılara Türk koordinatör Kazı Başkanı atayacağınızı, 12 aylık kazıların çoğaltılacağını; kazılara yoğun eleman ve diğer desteklerde bulunacağınızı, böylece son 60 yılda yapılan kadar işin 4 yılda yapılacağını, her yıl, 15 yılık işin 1 yılda yapılacağını ve Arkeolojinin Altın Çağı olacağını belirttiniz.

     Ben 50 seneyi aşkın bir süredir arkeolojini ve müzeciliğin içinde olan bir arkeoloğum. Memuriyete arkeolog olarak Kültür Bakanlığında başladım ve 32 sene boyunca İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü, Kazılar Şube Müdürü, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü, Müsteşar Yardımcısı ve Müsteşar Vekili gibi hemen hemen her kademede hizmet ettikten sonra emekli oldum. Öğrenciliğimden itibaren birçok kazıda çalıştım. Üyelik, Bakanlık Temsilciliği ve Kazı Başkanlıkları yaptım. Dolayısıyla kazılar konusunda yeterli görgü, bilgi ve deneyime sahip olduğumu düşünmekteyim.

      “12 aylık kazılarla” ilgili görüşlerimi aşağıda arz ediyorum:

            Her şeyden önce bu konu ile ilgili danıştığınız elemanlarınızın ve/veya akademisyenlerin size doğru ve yeterli bilgiler sunmadıklarımı düşünmekteyim. Elbette ki kazılara yapacağınız eleman ve maddi destekler takdire şayandır ama aynı şeyi “12 aylık kazılar için maalesef söyleyemiyorum.  Arkeolojik kazıların amacı yalnızca taşınmaz anıtları, mimari kalıntıları ortaya çıkarmak değildir.    

      Arkeolojik kazıların bir metodolojisi, bir yöntemi vardır. Daha da önemlisi taşınır eserleri (her türlü veriyi) onların kontekstleriyle birlikte ele almak, üzerinde bilimsel çalışmalar yaparak, değerlendirme ve yorumlarla, o dönemin yaşantısına, dolayısıyla tarihine ışık tutmaktır. Kazılarda çıkan en küçük arkeolojik, paleontolojik, paleozoolojik, paleobotanik vb. verilerin dikkatle toplanması, incelenmesi, yorumlanması gerekir. Bu işlemler yapılmadan, sonuçları açıklanmadan/yayınlanmadan kazının değeri olmaz.

      Sürekli ve hızlı yapılan kazılar bu verilerin yeterince değerlendirilmesine mâni olur. Kazılar arasında kim daha çok şey açığa çıkaracak diye bir rekabete, dolayısıyla bir yarışa sahne olur. Öte yandan, açığa çıkartılacak eserlerin restorasyonlarının yapılması büyük önem arz etmektedir. Yoksa açığa çıkarılıp kendi haline bırakılanlar tahrip olacaktır.

     Şunu da belirtmek gerekir ki halen devam eden 12 aylık kazılar içinde birkaç tanesi övgüye değer işler yapmaktadır. Ama bu değerlendirme hepsi için geçerli olamaz.

      Diğer bir önemli konu ise gerek taşımaz kalıntıların gerekse küçük buluntuların yayını meselesidir. Birçok kazıda rehber niteliğindeki kitapların dışında, küçük buluntuların bilimsel yayınlarını görememekteyiz. Öğrencilere  verilen konular, master tezi olarak yaptırılanlar, bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Kazı Başkanları ve akademik titr sahibi üyeler tarafından uluslararası nitelikte ciddi bilimsel yayınlar yapılmalıdır.

     Öte yandan 12 Aylık Kazıları yürüten öğretim üyelerinin eğitim görevlerinin de ister istemez aksayabileceği göz önünde bulunmalıdır.

      Arkeoloji, daha fazla kazı yapmak amaçlı turistik bir yaklaşımdan ziyade, usulüne uygun yapılması gereken bir aktivite, bir bilim dalıdır. 4 yılda 60 yıllık, her yıl 15 senelik iş yapmak övgüye değer değildir. Aksine birçok olumsuzluklara ve telafisi mümkün olmayan sorunlara yol açacaktır. Turistik açıdan iyi imiş gibi gözüken, uzun süre kazı yaparak çok eser ortaya çıkarmak, belki görsel zenginlik açıdan dikkat çekse de bilimsel açıdan aynı değeri taşımayacaktır.

      Sayın Bakan, yabancı kazıların 45-60 gün arasında değişen kısa süreli çalışmalarından ve kazı yapılan yerlerde, çok az kısımlarının açığa çıkarıldığından  şikâyet ediyorsunuz.  Gerek Yurt içinde gerekse yurtdışındaki örneklere baktığımızda; ilk kazısına 1748’de başlanmış Pompeii’de, 1829’da başlanan Olympia’da, 1870’lerde başlanan Troia’da, 1930’da başlanan Arslantepe’de halen kazılar devam etmektedir. Bu ören yerlerinin tamamı değil yarısı bile kazılmamıştır ve halen kazılar devam etmektedir. Çok uzun süreli kazılar yerine 3-4 ay sürecek kazılar daha rasyonel ve bilimsel olacaktır.

      Kısmı olarak uygulanan ve tüm kazılara getirilmek istenilen bu yeni sistemle, “Geleceğe Miras Projesi” ile belki de geleceğe arzu edilen düzeyde miras bırakılamayacaktır. Bu yeni sistemin “Arkeolojinin Altın Çağları” hedefine hizmet etmeyeceğini düşünmekteyim. “12 Aylık Kazılar” konusunda, ülkemizin yetiştirdiği değerli ve önemli arkeologlarından olan Prof.Dr.Fahri Işık’la da aynı paralelde düşündüğümüzü katıldığı TV. programlarındaki söylemlerinden biliyorum. Diğer akademisyenlerin ve Arkeologlar Derneği gibi meslek kuruluşlarının sessiz kalmasını da doğrusu hayretle karşılıyorum.

      Son olarak; arkeolojik kazıların amacı turistik bir bakış açısı olamamalı; eserlerin kısa sürede tümünün açığa çıkartılması yerine, gelecek kuşaklara da bırakılmasının doğru bir yaklaşım olacağını düşündüğümü arz ederim.

Arkeolog Dr. Alpay PASİNLİ         

Anıtlar ve Müzeler (E)   Genel Müdürü

Dr. Alpay Pasinli’nin kendi renkli anlatımıyla arkeoloji ve kültür yöneticiliği öyküsünü okumak isterseniz: https://www.bodrumgundem.com/2022/03/14/arkeolog-muzeci-dr-alpay-pasinli-ile-muzelik-anilar/