Handan Börüteçene’nin SALT Beyoğlu’ndaki “Üç İç Denizin Ülkesi” sergisi arkeoloji, kültürel miras ve çağdaş sanat arasındaki verimli ilişkileri görmek isteyenler için bir görsel ziyafet.
Kırk yılı aşkın süredir kararlı biçimde arkeoloji, tarih ve doğa odağında eser üreten Handan Börüteçene Neolitik çağdan Sümerlere, Hititlerden Troya’a, Byzantion’dan günümüze biriken imge, nesne, form ve metinleri kullanıyor işlerinde.
Örneğin 1995’te Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Hitit Ortostatları galerisinde açılan “Yeryüzünün Belleği” sergisinde yer alan Bellek Kasaları Hattuşa kazılarında ortaya çıkan tabletlerdeki bilgilere göre, Kızılırmak yayı içinde kalan bölgelerden toplanan ot ve tohumların Troya’dan gelen toprakla iç içe geçtiği görkemli işler.
İlk olarak 1985’te, sanatçının akademiden mezuniyet eseri olarak ürettiği ve bu sergi için yeniden kurulan “Kır/Gör” enstalasyonu ise Hacılar ve Çatalhöyük’teki Neolitik konutlardan esinleniyor.
Handan Börüteçene, arkeoloji, tarih ve kültürel mirasla ilişkisini açıklarken, bunun basit bir “nostalji merakı” olmadığını söylüyor: “…bellekten bahsetmemin nostaljiyle hiç ilgisi yok. Belleğe bunca değer vermem, konu edinmem geleceği ve yaşadığımız anı önemsediğim içindir. Bugün bize o lazım. Sırtımızı kültür katmanlarımızın belleğine dayamamız önemli. Yeryüzündeki her insan için lazım… Bellek yitirince her gün hayata sıfırdan başlarsınız. Bir gün öncesi yok yani. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi. Hayata her gün sıfırdan başlamış insanı dilediğin gibi şekillendirebilirsin. Sistem de istediği gibi şekillendiriyor, yönlendiriyor, yönetiyor.”
Bellek yitimine meydan okuyan bir sanat pratiğinin izini süren “Üç İç Denizin Ülkesi”, Börüteçene’nin, 80’lerin başında, Arykanda Antik Kenti’ndeki ilk kazı deneyiminden bu yana geliştirdiği “tutkularını, işlediği temaları, peşini ısrarla bırakmadığı meseleleri ve üretimindeki yeni açılımları bütünlüklü şekilde keşfetmeye olanak veren” kapsamlı bir sergi.
Sergi aynı zamanda Handan Börüteçene’nin kendi sanat yolculuğunun “arkeolojisi” sanki. Açıklayıcı metinlerinde zaman zaman izi bulunamayan kayıp eserler anılıyor, bazıları basit canlandırmalarla hatırlatılıyor, ulaşılamayan koleksiyonerlerin, taleplere cevap vermeyen galerilerin kulağı çınlatılıyor.
Bu “arkeoloji”deki en çarpıcı örnek hiç kuşkusuz Börüteçene’nin 1987-88’de Ataköy’de yaptığı “Mesa Heykeli.” 6,5 metre yüksekliğinde, 13 metre genişliğindeki bu heykel, çivi yazısından esinleniyor, kil tabletlerin geleneğini günümüz kent ortamına ve anıtsal boyutlara taşıyor. Ancak anıt heykel zaman içinde unutulmaya ve aşınmaya terk ediliyor, yavaş yavaş tahrip oluyor, etrafı çitlendiği ve ağaçlar arasında kaybolduğu için insanlardan kopuyor, ve benzetme yerindeyse, bir arkeolojik buluntu gibi yeniden “keşfedilmeyi” bekliyor.
Küratörlüğünü Amira Akbıyıkoğlu’nun, tasarım ve prodüksiyonunu Emirhan Altuner yaptığı “Üç İç Denizin Ülkesi” sergisini SALT Beyoğlu galerisinde 14 Nisan 2024’e kadar görebilirsiniz.
Üç İç Denizin Ülkesi sergisine ilişkin daha fazla bilgi için : https://saltonline.org/tr/2615/sergi-uc-ic-denizin-ulkesi-handan-borutecene