Kenan Yurttagül Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin başkanı. Antakya doğumlu. Arkeolog ve restoratör. 2013 yılında Samandağı’da arkeolojik kazısı yapmak üzere gittiği Antakya’da kalmış. Şehre katkı sağlamak için bu derneğin kurulmasına öncülük etmiş. O zamandan beri şehre gelenlere Antakya’yı anlatıyor.
Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesinde Türkiye’ye ve dünyaya seslendi, “Şimdi bize düşen sorumluluk, kentleri tekrar ayağa kaldırmak ve yaraları sarmaktır” dedi.
“Kentin dörtte üçü yıkılmış, ilk “pagan tapınağı”, kilise, peş peşe kutsal mekân olan Anadolu’nun ilk camisi Habibi Neccar çökmüş ve yıkık vaziyette… Protestan kilisesi yerle bir olmuş, Ortodoks kilisesinin yarısı yıkılmış ve Yahudi havrası zarar görmüş… Özetle kentin kültürel çeşitliliğinin adeta simgesi olan yapılar, bugün artık ayakta değil.
Kentin, Hatay Cumhuriyeti’nin simgesi olan Meclis binası da yıkık.

Dünyada bir örneği daha olmadığını düşündüğüm, 2300 yıl önce kurulduğu isimle yaşayan Antakya’nın kent dokusu; evleri, tarihi kapıları, sokakları, dış süslemeleri her şeyi ya yıkıldı ya da onarılmaz hale geldi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hep gelmeyi istediği ve “son vazifem!” dediği, hasta olmasına karşın inanılmaz bir diplomasi yürüterek bizzat adını koyduğu Hatay bugün kimsesiz! Çünkü depremden üç gün sonra gelinebildi Hatay’a! Yardımlar organize edilemedi…
Muhalefet partilerinin, büyükşehir belediyelerinin, madencilerin, sivil toplumun, kadınların tek tek, gençlerin çalışarak bir nebze olsun umutları yeşerttiği bu kentin nasıl ayağa kaldırılacağı, bugün benim gibi birçok insanın yanıtını aradığı, bizleri hayata bağlayan tek soru!
Şimdi bize düşen, sadece Türkiye’ye değil, tüm dünyaya düşen sorumluluk, kentleri tekrar ayağa kaldırmak ve yaraları sarmaktır!“
Gazete Oksijen’de Pınar Çelikel, Kenan Yurttagül’le Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin faaliyetlerini ve kenti yeniden ayağa kaldırmak konusundaki görüşünü sordu.
Deprem öncesinde derneğiniz neler yapıyordu?
Çabamız Antakya’yı Antakyalılara anlatmak. Ben yaptığım sunumlarda Antakya’da doğmuş ya da Antakya’ya dışarıdan gelmiş, Antakya’yı çok sevmiş gitmek istemeyen herkese tarihi hikayeler anlatıyordum. Şimdi de Marina Dedeyan adlı bir Fransız roman yazarının Antakya’yı anlatan tarihi bir romanını Türkçe’ye kazandırmak için çalışıyoruz.
Antakya’nın kültürü dillere destan. Sizce köşe başları neler?
Antakya 2300 yıl önce kurulmuş ve kurulduğu isimle hâlâ bugüne kadar gelmiş Anadolu’nun tek şehri. Bu şehirden İpek Yolu, Baharat Yolu ve Kral Yolu geçiyor. O nedenle İsa öldükten sonra havarilerin özellikle seçtikleri şehir Antakya. Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim Antakya’yı aldıktan sonra giderek harabeye dönüşse de her zaman yüksek kültürlü bir şehir.

“Bilgilerimi paylaşmak isterim”
Deprem öncesinde özellikle gastronomi ile de çok ön plandaydı şehir…
Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin son durağı Antakya, zengin bir yemek ve mutfak kültürüne sahip. İranlılar ve Abbasiler kendi kültürünü getirmiş. Abbasilerin 700-800 yıl önceki mutfak kültürü Antakya yemeklerinde yaşıyor. Burada 600-700 çeşit yemek var.
Depremden sonra yeniden ayağa kaldırılması gereken bir şehir var. Bundan sonrasına “kültürel miras” konusunda katkınız nasıl olacak süreçte?
Şimdilik kimse bize danışmıyor. Keşke danışsa. Ben de hem orayı bilen hem de yaklaşık 10 yıldır yaşayan, araştıran bir kişi olarak bilgilerimi paylaşmak isterim. Mart ayında şehrin yapımına başlanacağı söyleniyor. Bir çok grup kuruldu, yeni platformlar oluşturuluyor. Ama akademik çevreler, akademisyenlerin bir araya gelmesi gerekiyor. Şu an olması gereken Türkiye’deki önemli şehir planlamacısı ve mimarlık hocalarının bir araya gelip düşüncelerini paylaşması. Benim çabam dernek olarak grupları ve akademik çevreyi bir araya toplamak.