KURDA, KUŞA, AŞA: AŞIKLI HÖYÜK’TE “GIDA ORMANI” KURMAK

Arkeoloji bilimi, bugünün çevre, tarım, gıda sorunlarına çözüm önerileri getirebilir mi? “Neolitik Gıda Ormanı” projemizle deneyip görmeyi amaçlıyoruz.

Alev Tezer Çağlar

Aşıklı Höyük, gıdanın işlendiği, korunduğu ve doğal ve kültürel mirasın  gelecek nesillere aktarıldığı ilk yerleşim yerlerinden.  Aşıklı’ya yerleşen insan topluluğu çevre ile uyumlu, doğal malzemeleri kullanarak doğa-insan dostu bir yaşam tarzı geliştirmiş. İnsan, bitki ve hayvanların birlikte evrilmeleri sonucu artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak üzere insanlar çevrelerini değiştirmeye başlamışlar. Henüz avcı-toplayıcı düzende yaşarken bitkisel kökenli ihtiyaçlarını karşılamakta kullandıkları çevrelerini çok iyi tanıdıklarını ve yerleşik düzene geçince bu bilgiler ışığında doğayı taklit ettiklerini düşünebiliriz. Yerleşik düzene geçen insanlar yaşadıkları ortamdaki hızlı yetişen bitki ve hayvanlara yerleşke içinde ve civarında yeni yaşama alanları hazırlamışlar.

C:\Users\Ferhat Boratav\Documents\mydoc\Yazılar\Aşıklı\New folder\AH_dost_website_görsel\illüstrasyon 2.jpg

Gıda üretimi anlamında çevrelerini hem kaynak hem de gıda üretim ve saklama teknikleri geliştirerek etkin bir biçimde kullanan Aşıklı sakinleri, küçük ölçekli tarım pratiği içinde en erken dönemden itibaren gıda üretimini kademeli olarak arttırmış ve çeşitlendirmiş.

Aşıklı Höyük’te sürdürülen arkeobotanik çalışmalar bize yerleşim alanında çeşitli bitki topluluklarının başta gıda, inşaat, tekstil, sepetçilik ve diğer dokumacılık türleri, hayvan yemi, doğal boya üretimi ve büyük olasılılıkla ilaç olarak da kullanıldıklarını göstermekte. Aşıklı, konumu gereği her türlü doğal kaynağın ortasında ve gerek hayvansal gerekse bitkisel gıda kaynakları anlamında hem avcı ve toplayıcılığa hem de erken tarım uygulamalarına son derece müsait.

Aşıklı’da gıda olarak kullanılan bitkileri dört grupta inceleyebiliriz: tahıllar, bakliyat, yabani bitkiler ve yemiş ve meyveler.

BUGÜN YEDİĞİMİZ EKMEĞİN EVRİMİ BÖYLE BAŞLAMIŞTI

Bunların arasında tahıllar ve özellikle buğday türleri çok önemli yer tutar. Doğada yetişen sert, kavuzlu buğdaydan daha yumuşak ve yenilebilir olan kavuzsuz buğdaya geçiş insan eliyle seçim ve bilinçli olarak üretimle olmuştur. Bu iki tür birlikte yetiştirilmiş ve bugün hala kullanılan tarım teknolojileri ile ayrıştırılmış, çıkan ürünler yemelik, hayvan yemlik, inşaat ara maddesi ve enerji için yakacak olarak kullanılmıştır. Yerleşim alanında bu işlemler yapılırken, her iki tür de çevre vadi boyunca zengin alüvyonlu topraklarda yetiştirilmiştir. Aşıklı’da yaşanan yaklaşık 1000 yıl boyunca hep aynı buğday türleri kullanılmıştır. Bugün yediğimiz ekmeğin evrimi de böylece başlamıştı.

EDİTÖR ÖNERİSİ- THE DİG: ALAYLI ARKEOLOG MEKTEPLİLERE KARŞI

Bir diğer önemli besin kaynağını oluşturan baklagillerden mercimek, kara burçak, nohut ve bezelye türlerinde tahıllardan farklı olarak zamansal bir değişim izlenir.

Yerleşim çevresinin doğal orman yapısını oluşturan meşe ve fıstık/sakız ağaçları gibi yabani bitkiler ise besin değeri yüksek yağların üretiminde, boya malzemesi olarak kullanımda önemli yer tutan yabani bitkiler grubunu oluşturuyordu.

Bir diğer önemli gıda grubu olan yemiş ve meyveler de bu açık ormanlarda meşe ve fıstıkların bir alt kademesinde yetişiyordu. Bunların altında ise çeşitli amaçlar için yağları kullanılan gelincik, kamelya ve kılçık arpası yetişiyordu.

KAYBOLAN GELENEKSEL TARIM YÖNTEMİ

Bugün biz bu bitki dizilimine GIDA ORMANI diyoruz. Kavram yeni olmasına karşın uygulama çok eski. Batılı kaşif ve işgalciler 16.yüzyılda Amerika’lara, Afrika’ya ve Uzak Doğu’ya ayak bastıklarında kendi tarımsal faaliyet ve peysaj algılamalarının çok dışında gördükleri uygulamaları “ilkel” ve “geliştirilmeye muhtaç” olarak değerlenip, daha fazla verim için kendi tarım yöntemlerini zorla uygulattıkları için, bu geleneksel tarım yöntemi kaybolmuş.

Gıda ormanı, doğal orman dokusunun yedi farklı bitki grubunu ve kat kat gelişen, birbirini koruyan bitki örtüsünü taklit eder. Bu yapı ve bitkiler arasındaki doğal sinerji ile,  gıda ormanını oluşturan bitki grupları sürdürülebilirliği ve başarılı verimi garantiler.

Aslında bir renk cümbüşü sunan, iki milyon yılda birlikte evrildiğimiz için içgüdüsel olarak çok yakın hissettiğimiz, çok yıllık bitkilerle katmanlandırılmış bu üç boyutlu orman sistemi iki açıdan önemli: Birincisi, günümüzün en önemli çevre krizi olan küresel ısınmayı yaratan karbon emisyonu ile başa çıkmanın bir aracı.  İkincisi, gerek besleyici özellikleri, gerekse  her türlü iklim değişimine gösterdikleri esneklik ile gıda egemenliği ve sürdürülebilirlik açısından “ başka bir dünyanın mümkün olduğunun” da en büyük kanıtı.

EDİTÖR ÖNERİSİ: BAŞKA BİR TOPLUM MÜMKÜN

Bugüne birkaç eski örneği kalan gıda ormanlarının en eski örneklerinden biri Fas’ta 800 kişi tarafından sürdürülen 2 bin yıllık bir palmiye ormanıdır, palmiye ağaçlarının altında guava, zeytin, incir, nar  narenciye ve dut ağaçları yetiştirilir. Benzer bir orman da Vietnam’da bulunmuştur, 300 yıldır aynı ailenin 28 nesli tarafından sürdürülmektedir.

Fas’ta, Atlas Dağlarındaki İnraren köyünde, yüzyıllardır sürdürülen gıda ormanı. Palmiye ağaçlarının oluşturduğu şemsiyenin altında zeytinden mandalinaya ağaçlar, sebze bahçeleri var. (Kaynak: Abdellah Azizi/ Atlasobscura.com)

Bugün kullandığımız anlamda “gıda ormanı” kavramı ilk defa İngiltere’de Wenlock Edge’de 60’lı yılların başında Robert Hartman tarafından uygulanmaya ve geliştirilmeye başlandı.  Hartman 1996’da, gıda ormanının yedi bahçe özelliğini tanımlamıştır:

  • Kendi halinde gelişen
  • Kendi halinde kalıcı olan
  • Kendini gübreleyen
  • Kendini sulayan
  • Kendini malçlayan
  • Kendini dölleyen
  • Kendini iyileştiren ve böcek ve hastalıklara dirençli olan.

GEÇMİŞTEN BUGÜN İÇİN ÖĞRENMEK

Bugünün dünyasına gelince: Aşıklı’da gördüğümüz, sürdürülebilir insan-bitki ilişkisinin yerini,  çok vahim sonuçlar üreten, gerek sağlık ve çevre ve dolayısı ile iklim felaketine yol açan pratikler alıyor. 

Eski Aşıklı sakinlerinin yetiştirip geliştirdiği baklagiller uzun saklama ömürleri, yüksek gıda değerleri ve kıtlık zamanlarındaki besleyici özellikleri ile temel gıda ürünleri olarak çok önemli roller üstlenmişler.  Bugün, sadece canlıları değil, azot bırakarak toprağı da beslediklerinden, biyoçeşitliliği arttırdıklarını, gelişen iklim felaketine karşı esnek varoluşları ile gıda güvenliği açısından daha da önem kazandıklarını biliyoruz. Aşıklı sakinleri bu bitkileri evcilleştirirken, beslenmelerini doğadan topladıkları yaban bitkilerle de tamamlıyor, böylece bütünlüklü bir gıda yelpazesi oluşturuyorlardı.

Aşıklı Höyük kazısından çıkan, çitlembik meyvaları ve öğütme taşı

Bugün Aşıklı Höyük’ün eteğinde yeraldığı Kızılkaya köyü sakinlerinin bahçelerine baktığımızda, bu kadim geleneğin sürdüğünü görüyoruz. Türlü türlü sebze ve yemeklik otlar karmaşık bir düzende ve ağaçların gölgesinde yetiştiriliyor. 

Aksaray Gülağaç’da, Aşıklı Höyük’ün Kızılkaya köyünden geleneksel bir sebze bahçesi (Fotoğraf: Alev Tezer Çağlar)

Şimdi Aşıklı Höyük Dostları Derneği olarak 10 bin 500 sene önceki erken tarım uygulamalarını deneyimleyip, öğrenmek için kolları sıvıyoruz. Hedefimiz,  arkeobotanik bilgilerin ışığında deneysel bir “Gıda Ormanı” oluşturmak. Bu projede, daha önce Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen deneysel tarihi Aşıklı evleri ve tarım uygulamaları pratiğinden elde edilen deneyim ve bilgilerden esinleniyoruz. 

Oluşturacağımız Gıda Ormanı hem tarım teknolojileri ve kültürü açısından bir örnek olacak, hem Aşıklı Höyük’ün bir ilgi noktası olmasına katkı sağlayacak, hem de Kızılkaya köyü sakinleri için gelir getirici bir faaliyet oluşturacak. Ama en önemlisi, kendi ölçeğinde, küresel ısınmayı tetikleyen karbonu da bulunması gereken yere, toprağın altına hapsedecek. 

Yerleşik Tarıma Geçiş – İnsanlığın Büyük Macerası

Günümüzden yaklaşık 10 bin 500 yıl önce bugün Aşıklı Höyük olarak bildiğimiz, Aksaray ili,  Gülağaç ilçesi , Kızılkaya köyü yakınlarında, Melendiz çayı kenarına yerleşen erken avcı-toplayıcı topluluk yerleşik düzene geçerken bir çok “ilkleri” gerçekleştirdiler. Höyük civarında yaşadıkları 1000 yıl boyunca ilk kez  kerpiç tekniğini kullanarak kendilerine barınaklar yapıp orta Anadolu’nun bilinen ilk köyünü mahalleler ve sokaklarla ayrılan bir yerleşim merkezini oluşturdular. 

Avcı-toplayıcı geleneklerini de sürdürürken beslenme alanında bugün “tarım devrimi” diye bilinen, yerleşik düzende gıda üretimine ve doğadan topladıkları vahşi tahıl ve hayvan türlerini evcilleştirmeye başladılar. Kullandıkları gıda üretim ve saklama yöntemleri ile tarım teknolojileri geliştirdiler. Çevrelerindeki bitki türlerini yoğun olarak tüketen insan toplulukları artan ihtiyaçlarını karşılamak üzere yabani türleri ekerek yeni bir döneme geçtiler.

Bu, iki milyon yıllık insan evrim tarihinde belki de iki ayak üzerine kalkmak ve ateşi kullanmak kadar önemli olan bir dönüşümdü.

Erken Neolitik dönemde izlenen bu değişimi bir devrim olarak tanımlamak pek doğru değil, zira dünyanın çeşitli bölgelerindeki çeşitli merkezlerde birbirinden bağımsız olarak gerçekleşen, yaklaşık bin ila 2 bin yıla yayılan ve derin kültürel değişimler gösteren  büyük bir geçiş döneminden söz ediyoruz. Bu nedenle, artık “Neolitikleşme / Neolithization” terimi tercih ediliyor.