“Kazı İşleri” sergisi boyunca, hem medya mensuplarının hem de sergi ziyaretçilerinin sıkça sorduğu sorular oldu.
Aşıklı Höyük Kazı Başkanı Prof. Mihriban Özbaşaran ve Dernek başkanı Ferhat Boratav bu soruları yanıtladılar.
Aşıklı Höyük neden önemli?
Aşıklı, birkaç açıdan önemli. Madde başlıkları halinde özetlemek gerekirse ilki, insanlık tarihindeki önemli dönüşüm noktalarından birinin yaşandığı bir yer olması. Şöyle ki, Aşıklı’da 10 bin yıl öncesinde yaşamış bu topluluk, insanların milyon yıllardır sürdürdüğü göçer yaşam biçimini terk ederek yerleşme kararı almış bir topluluk. Bununla birlikte gelen bir dizi sosyal ve ekonomik dönüşümün yaşandığı bu dönemi, Neolitik olarak adlandırıyoruz. Aşıklı’nın önemi, Neolitik döneme geçişin nedenlerini nasıllarını sorgulayabileceğimiz bir laboratuvar niteliğinde olması.
İkincisi, bu geçiş, dünya genelinde yaklaşık 1000 yıllık bir sürede gerçekleşiyor. Aşıklı’daki iskan tarihi de işte bu bin yılı kapsıyor ve de kesintisiz biçimde.
Bir başka önemi, böylesi bir geçiş topluluğunu çalışmak, arkeolojideki özel ve çok çeşitli metodolojiler, teknikler, analizler, yaklaşımlar ve kuramlara açık olmayı gerektiriyor. Mümkün olduğu oranda bütün bunları bir arada uygulamaya çalışıyoruz; dolayısıyla alınan sonuçlar açısından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Aşıklı, şu an Anadolu’da en iyi araştırılmış Neolitik merkezlerin başında geliyor.
Aşıklı Höyük ülkemizde yeterince biliniyor mu, bilinmiyorsa neden?
Aldığımız sonuçları ulusal ve uluslararası ortamlarda, yazılı-sözlü paylaşıyoruz; buna rağmen ülkemizde Aşıklı’nın bilindiğini ve tanındığını söylemek zor. Bunun nedenlerin birisi Türkiye’de arkeoloji, tarihöncesine kıyasla daha geç dönemlerle özdeşleştiriliyor, yani Yunan-Roma tapınakları, tiyatroları, Bizans kiliseleri, Osmanlı camileri gibi görece yakın dönemlerle eş tutuluyor. Oysa tarihöncesi çağlar da aynı tarihsel sürecin parçası; biraz daha uzak geçmişimiz.
Tanıtmak için ne yapmalı?
Tanıtım konusunda söyleyebileceğim -yeni bir şey değil ama tekrarlamakta yarar var- devletin eğitim ve kültür politikalarının yeniden oluşturulması sırasında tarih spektrumunu geniş tutmak, tarihsel derinliği unutmamak, diyeceğim.
Son yıllarda hemen hemen tüm Türkiye müzelerinde çocuklara yönelik sergileme, arkeoloji eğitimi, çeşitli kazı projelerinde gerçekleştirilen çocuk atölyelerini çok önemsiyorum, Aşıklı’da da 2007 yılından bu yana kadınlarla, çocuklarla pek çok proje yürüttük. Ne var ki bunlar hep bizlerin ve gönüllü arkadaşlarımızın, eş-dostlarımızın gayretleri ve destekleri ile oldu. Bunların sürdürülebilir olmasının sağlanması lazım.
Aşıklı Höyük kazı ve araştırma projesinin başkanlığı 2007’den bu yana siz yürütüyorsunuz. Aşıklı’dan başlıca öğrendiğiniz şeyler neler?
Projenin son 15 yıldır başkanlığı bende, ancak bu durum, projeyi ben yürütüyorum anlamına kesinlikle gelmiyor. Ufuk hocadan (Prof. Dr. Ufuk Esin, İstanbul Üniversitesi) projeyi devraldıktan sonra, tüm kararları tartışarak aldığımız bir çekirdek ekip oluşturduk. Bu ekip çevresinde halka halka genişleyen başka uzman ekipler var. Örneğin jeoarkeoloji, arkeobotani, aDNA, zooarkeoloji, alet teknolojileri gibi tüm alanların uzmanlarıyla yaptığımız toplantılar, aldığımız sonuçlara göre şekillenen bir yolumuz var. 10bin yıl öncesinin Aşıklı topluluğunda olduğu gibi, proje yönetiminde esas olan, ekip üyelerinin kolektif yönetim anlayışı. Uzmanlıkların, deneyimlerin belirleyici olduğu bir uygulama.
Aşıklı topluluğundan öğrenilecek en önemli şey, yüzlerce kişiden oluşan bir topluluğun, 1000 yıl gibi çok uzun bir süre, kolektif yaşamı merkeze alarak, ciddi anlaşmazlıklar, çatışmalar yaşamadan, doğa ile etkileşim içerisinde yaşayabileceği. Böyle bir modelin olabilirliği.
Kazılarda elde edilen bulgulardan sizi en çok şaşırtanlar neler?
Kazılarda elde edilen şaşırtıcı bulgular derken somut buluntulardan bahsediyorsanız, Aşıklı’nın en alt tabakasında, günümüzden 10350 yıl öncelerine tarihlenen, toprağa yarı-gömük, yuvarlak planlı bir binanın tabanının hemen altında bulduğumuz küçük bir heykelcik, beni/bizi çok şaşırttı. Aşıklı topluluğu genelde inançlarını, düşüncelerini heykelcikler, resimlerle dışa vurmayan bir topluluk. Bu anlamda o heykelcik -ki kadın, erkek, hayvan özelliklerini barındırıyor- çok ilginç. Ancak tek olması, yorumlama açısından işleri oldukça zorlaştırıyor.